09 Mayıs 2020

Şûrâ-yı Devlet adıyla 10 Mayıs 1868 tarihinde Danıştay’ın kurulması, ülkede 19. yüzyılın ilk yıllarında başlayan ıslahat ve yenileşme hareketlerinin en önemlilerinden biridir. Cumhuriyet devrinde ise 669 Sayılı Kanun’la Danıştay yeniden kurulup, 6 Temmuz 1927 tarihinde çalışmaya başlamıştır.

1961 Anayasası "İdarenin hiçbir eylem ve işlemi yargı mercilerinin denetimi dışında bırakılamaz" maddesi ile Danıştay’ın yetki alanını genişletmiştir. 1982 Anayasası ile bazı kısıtlamalar getirilmişse de temel ilke korunmuştur.

Danıştay Kanunu’ndan ifade edildiği şekliyle Danıştay, Türkiye Cumhuriyeti Anayasası ile görevlendirilmiş Yüksek İdare Mahkemesi, danışma ve inceleme merciidir. Bugün Danıştay, Anayasanın 155’inci maddesine göre, idare ve vergi mahkemelerince verilen karar ve hükümlerin son inceleme merci ve kanunlarda gösterilen belirli davalarda ilk ve son derece mahkemesi olması yanı sıra, merkezi idarenin en yüksek danışma ve inceleme mercii olarak görev yapmaktadır.  

İdare, kamu hizmetini, kamu gücü ayrıcalıkları dediğimiz, idare edilenlere göre üstün yetkilere sahip olarak yürütür. Ancak, hukuk devletinde geniş yetkilerle donatılmış olan idarenin kontrolsüz bir şekilde hareket etmesi düşünülemez. Kişilerin idareye karşı sahip oldukları en etkili koruma mekanizması ise iptal davasıdır. İptal kararları, hukuka aykırı idari işlemleri geçmişe dönük olarak ortadan kaldırmakta, böylece idarenin hukuka bağlılığını sağlamakta ve hukuk düzenini korumaktadır. Ancak bu durumda, idari işlemin iptal kararı verilinceye kadar mevcudiyetini korumasına ve etkilerini doğurmasına engel olunamamaktadır.

Bu nedenle, kişileri iptal davası sonuçlanıncaya kadar hukuka aykırı idari işlemin olumsuz sonuçlarından korumak amacıyla yürütmenin durdurulması kurumu öngörülmüştür. Yürütmenin durdurulması kararları, idare edilenleri koruma anlamında en hızlı ve etkili araç olarak karşımıza çıkmaktadır.

2012 yılında, İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 27. maddesinde değişiklikler yapılmış ve yürütmenin durdurulması kararı verilebilmesi için mevcut şartlara ek olarak yeni bir koşul Kanun’a eklenmiştir. Komisyonda yapılan tartışmalarda; üçüncü bir şartın hak arama özgürlüğünü sınırlandıracağı, gelişmiş ülkelerde yürütmenin durdurulması kararları verilmesi kolaylaştırılırken, getirilen hükümle aksine zorlaştırıldığı, ayrıca üçüncü bir şart getirmenin Anayasa 125. maddesine aykırılık teşkil edeceği görüşleri ileri sürülmüş ise de, düzenleme halen yürürlüktedir.

2577 sayılı Kanun’un 27. maddesinin 2. fıkrasında 2012 yılında 6352 sayılı Kanun ile yapılan değişiklikle birlikte; idari işlemin uygulanması hâlinde telafisi güç veya imkânsız zararların doğması ve idari işlemin açıkça hukuka aykırı olması şartlarının birlikte gerçekleşmesi durumunda, davalı idarenin savunması alındıktan veya savunma süresi geçtikten sonra gerekçe göstererek yürütmenin durdurulmasına karar verilebileceği kurala bağlanmıştır.

6352 sayılı Kanun ile yapılan değişiklikten önce yürütmenin durdurulmasına karar verebilmesi için iki şartın birlikte gerçekleşmesi yeterli görülmekte iken, söz konusu değişiklikle birlikte "davalı idarenin savunması alındıktan veya savunma süresi geçtikten sonra" şeklinde üçüncü bir şart daha eklenmiştir.

Maddenin devamında; “Uygulanmakla etkisi tükenecek olan idari işlemlerin yürütülmesi, savunma alındıktan sonra yeniden karar verilmek üzere, idarenin savunması alınmaksızın da durdurulabilirkuralına yer verilerek, davalı idarenin savunması alındıktan veya savunma süresi geçtikten sonra yürütmenin durdurulması kararı verilebilmesi kural, idarenin savunması alınmaksızın yürütmenin durdurulması kararı verilebilmesi ise istisna hâline getirilmiştir.

Maddenin devamında, Ancak, kamu görevlileri hakkında tesis edilen atama, naklen atama, görev ve unvan değişikliği, geçici veya sürekli görevlendirmelere ilişkin idari işlemler, uygulanmakla etkisi tükenecek olan idari işlemlerden sayılmaz.” kuralına yer verilmek suretiyle bu istisnaya da bir istisna getirilmiş bulunmaktadır.

Böylece uygulanmakla etkisi tükenecek idari işlemlere ilişkin yürütmenin durdurulması taleplerinin, "idarenin savunması alındıktan veya savunma süresi geçtikten sonra" değerlendirilmesi zorunluluğu bulunmamaktadır. Ancak “uygulanmakla etkisi tükenecek idari işlemler” kanunda açıklanmamış olup bu tanım idari yargı kararları ile somutlaştırılmaktadır.

Başka bir deyişle, uygulanmakla etkisi tükenecek idari işlemler için işlemi niteleme boyutunda takdir yetkisinin mahkemelere verildiği söylenebilir. Değişikliğin gerçekleştiği tarihten itibaren verilen idari yargı kararları incelendiğinde yıkım kararları, sınır dışı etme kararları, tahliye kararları, kamu hizmetinin kesintiye uğramasına sebebiyet verecek işlemler, riskli yapı niteliğindeki taşınmazlarda arsa payı satış kararları, ağaç sökümüne ilişkin kararlar vb. idari işlemlerin uygulanmakla etkisinin tükeneceğinin kabul edilebildiği görülmektedir.

Kanunda uygulanmakla etkisi tükenecek idari işlemlerin tanımlanmamış olması sebebi ile idarenin savunması beklemeden yürütmenin durdurulması kararı verilebilecek idari işlemlerin kapsamının idari yargı kararları ile genişletilmesi her zaman mümkündür.

Kurulduğu günden beri hukuk devletinin tesisinde önemli bir rol oynayan Danıştay’ın 152. yılını ve tüm bağımsız Türk yargı mensuplarının Danıştay ve İdari Yargı Haftası’nı kutlarız.

CLIENT ALERT


For further information, please contact:


YAYLA ALTUFAN KONUKÇU
Attorneys at Law
+ 90 (212) 236 36 44
[email protected]
www.yaklaw.com

Levent Mah. Sülün Sok. N.23
34330, Beşiktaş/Istanbul

Bu yayın, hukuki gelişmelere ilişkin genel ve limitli bilgi içermektedir. Bu yayın, hukuki görüş ve yönlendirme içermemektedir ve bu şekilde yorumlanmamalı ve kullanılmamalıdır.