05 Mayıs 2020

Sağlıklı ve güvenli ortamda çalışma hakkının önemini kamuoyuna duyurmak ve farkındalık yaratmak amacıyla 1987 yılından beri her yıl 4-10 Mayıs tarihleri arasında İş Sağlığı ve Güvenliği Haftası kutlanmaktadır.

Dünyayı ve ülkemizi etkisi altına Covid-19 salgının devam ettiği bu günlerde, iş sağlığı ve güvenliği üzerinde önemle durulması gerektiği bir kez daha görülmektedir. Covid-19 salgını kapsamında alınan tedbirler uyarınca İçişleri Bakanlığı’nca kapatma kararı verilen sektörler faaliyetlerine ara vermek durumunda kalmış ise de bu karar kapsamında yer almayan bazı işyerleri ekonomik istikrarın devamı ve üretimin sağlanması amacı başta olmak üzere faaliyetlerine devam etmektedir. Bu noktada işçilerin sağlığı ve dolayısıyla toplum sağlığının korunması ve enfekte kişi sayısının artmaması için işyerlerinde iş sağlığı ve güvenliği tedbirlerinin alınması kritik önem arz etmektedir.

İşveren tarafından alınması gereken önlemler, 6331 sayılı İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu’nda (“Kanun”) ve ikincil mevzuatlarda düzenlenmektedir. İşverenin her daim Kanun’dan doğan yükümlülükleri yerine getirmesi ve Kanun’da öngörülen önlemleri alması gerektiği aşikardır. Covid-19 salgını uyarınca alınması gereken tedbir ve önlemlerin neler olduğu ve yeterliliği sıkça gündeme gelmektedir. İçişleri Bakanlığı tarafından ilan edilen tedbirlerin yanı sıra, Çevre ve Şehircilik Bakanlığı ile Aile, Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı İş Sağlığı ve Güvenliği Genel Müdürlüğü gibi kurumlar tarafından işyerlerinde uygulanması öngörülen tedbirler açıklanmaktadır. Bu tedbirler ve açıklamaların bütününe bakıldığında, işyerlerinde Covid-19 salgını ve korunma yöntemleri konusunda gerekli tedbirlerin alınmasının son derece hassas öneme sahip olduğuna ve üst seviyede tedbirlerin uygulanması gerektiğine dikkat çekildiği görülmektedir.

İşverenin risk değerlendirmesi yapması veya yaptırması, servis araçlarında ve yemekhanede sosyal mesafeye uygun kişi sayısının aşılmaması, işyerinde ortak malzeme kullanılmaması, işyerinin dezenfekte edilmesi, işçilerin maske kullanmasının sağlanması, işyerinde dezenfekte malzemelerinin bulundurulması ve benzeri birçok tedbirin alınması gerekli görülmüşse de bu tedbir ve önlemler sınırlı sayıda değildir. Her somut olayın özelliğine ve her işyerinin niteliğine göre bu tedbirlerin kapsamı ve yeterliliği tartışılacaktır.

Ayrıca bu tedbirlerin belirlenmesi ve uygulamaya geçirilmesi kadar, işverenin işçileri bilgilendirmesi ve eğitmesi de önemlidir. İş sağlığı ve güvenliğinde; işçilerin işyerinde uygulanan tedbirler konusunda bilgilendirilmesi ve eğitilmesi, tedbirlerin işçiler tarafından içselleştirilmesinin sağlanması ve bu tedbirlerin süreklilik arz edecek şekilde tüm işçiler tarafından uyulup uyulmadığının kontrol edilmesi işverenin temel yükümlülüklerindedir. Bu nedenle işverenin yükümlülüğü, sadece tedbirlerin belirlenmesi ve uygulamaya konulması ile sona ermemekte, bu tedbirlerin eksiksiz uygulanması ve uyulmasını sağlamak konusunda göstereceği özen de aynı ölçüde önem teşkil etmektedir.

Yukarıda izah edilmeye çalışılan hususlar, meydana gelen olayın iş kazası olarak değerlendirilmesi ve işverenin sorumluluğu noktasında da önem arz etmektedir. Zira Kanun, “işyerinde veya işin yürütümü nedeniyle meydana gelen, ölüme sebebiyet veren veya vücut bütünlüğünü ruhen ya da bedenen engelli hâle getiren olayı” iş kazası (“İş Kazası”) olarak tanımlamaktadır. Ancak Dünya Sağlık Örgütü tarafından “pandemi” olarak kabul edilen Covid-19 salgının kuluçka süresi olduğu ve bu süre içerisinde salgının belirtilerini doğrudan göstermediği hususu göz önüne alındığında; salgının işçinin görevini icra ederken bulaşabilme ihtimali olduğu kadar, bulunduğu başka bir ortamda bulaşabilmesi de ihtimal dahilindedir. Bu noktada, (i) işyerinde salgına maruz kalan başka kişi olup olmadığı, (ii) salgına maruz kalan kişi sayısı üzerinden salgının işyerinde yaygın görülüp görülmediği, (iii) işçinin yakın ailesinde hastalık öyküsü olup olmadığı gibi karinelerle hareket edilmesi muhtemeldir.

İşçinin Covid-19 salgınına yakalanması halinin İş Kazası olarak değerlendirilmesi halinde işverenin kusur oranı, zararın sonuçlarının ne şekilde paylaşılacağı konusunda büyük önem taşır. Zira işyerinde işçiye bedenen veya ruhen verilecek zararların önüne geçmek işverenin sorumluluğundadır. Ancak işveren tüm sorumluluğunu yerine getirmiş olsa dahi kaçınılmazlık halinin söz konusu olduğu durumlar söz konusu olabilmektedir. Aşağıda alıntılanan karar kaçınılmazlık ilkesi bakımından önem arz etmektedir.

Yargıtay Hukuk Genel Kurulu 2015/983 E., 2019/252 K. sayılı ve 7 Mart 2019 tarihli kararında; iş kazasının tamamen kaçınılmazlıktan[1] kaynaklandığı durumlarda kaçınılmazlığın yükünü taraflardan sadece birisine yüklemenin, adalet duygusunu zedeleyeceğini ve beklenmeyen olayın neden olduğu olumsuz sonuçlara her iki tarafın da katlanması gerektiğini, sorumluluğun paylaşılmasında işverene daha fazla sorumluluk verilmesi gerektiği vurgulamaktadır. Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun bu görüşü, Yargıtay’ın ilgili dairelerinin içtihatlarına da yansımıştır.

Yargıtay 21. Hukuk Dairesi’nin güncel 2019/5246 E., 2020/975 K. sayılı ve 20 Şubat 2020 tarihli kararında:

…Taraflar arasında kaçınılmazlık faktörü nedeniyle davalının sorumluluğu noktasında uyuşmazlığın bulunduğu anlaşılmaktadır. Kaçınılmazlıktan bahsedilebilmesi için öncelikle irade dışı olarak nitelendirilebilecek bir olayın meydana gelmesi gerekmektedir. Yağmur, fırtına, sel, buzlanma gibi olaylar, hastalık gibi psiko-fizyolojik olaylar kaçınılmaz bir olay olarak kabul edilebilir.

Önlenemezlik, alınabilecek tüm tedbirlerin alınmış olmasına karşılık davranış kuralının veya sözleşmeden doğan bir borcun ihlal edilmiş olduğunu ifade etmektedir.

Olayın kaçınılmazlıktan kaynaklanması hâlinde sorumluluğun işçi ve işveren arasında %50'şer oranında paylaştırılması uygun gibi görünebilirse de işçinin işverene karşı daha güçsüz oluşu, nimet- külfet dengesi, işçiyi koruma ve sosyal devlet ilkesi gibi nedenler karşısında işverene daha fazla sorumluluk verilmesi hakkaniyet gereğidir.

Sonuç itibariyle iş kazasının meydana gelmesinde tamamen kaçınılmazlığın etkili olduğu durumlarda, hakim tarafından 6098 Sayılı Türk Borçlar Kanunu'nun 51. maddesi çerçevesinde tazminat belirlenirken hakkaniyet ilkeleri gözetilerek işverenin %60, işçinin ise %40 kusurlu olduğunun kabulü adil bir çözüm olacaktır.”

Dolayısıyla işçinin, işyerinde yürütülmekte olan iş sebebiyle Covid-19 salgınına yakalandığının tespit edilmesi halinde, somut olay İş Kazası olarak değerlendirilebilecek ve işveren Kanun’dan doğan ve kamunun önerdiği tüm tedbirleri almış olsa dahi işverenin sorumluluğuna gidilebilecektir.

Tüm bu hususlar göz önüne alındığında özellikle faaliyetlerine devam eden sektörlerde çalışan işçilerin, Covid-19 salgınına maruz kalması halinin (i) İş Kazası olarak değerlendirilmesi, (ii) İş Kazası olarak değerlendirilmesi durumunda ortaya çıkan sonuçları ve (iii) bu sonuçların yargı kararlarına yansımalarını ilerleyen zamanlarda görmek mümkün olacaktır.

----

[1] Kaçınılmazlık (beklenmedik durum, fevkalade hâl, kaza, kötü tesadüf, umulmayan hâl), sorumlu kişinin irade ve davranışından bağımsız olarak herkese ödev yükleyen genel bir davranış kuralının veya sözleşmeden doğan bir borcun kaçınılmaz surette ihlali sonucunu doğuran olaydır (Eren, F.: Sorumluluk Hukuku Açısından Uygun İlliyet Bağı Teorisi, Ankara 1975, s.139; Tandoğan, H.: Türk Mesuliyet Hukuku, İstanbul 2010, s. 461).

CLIENT ALERT


For further information, please contact:


YAYLA ALTUFAN KONUKÇU
Attorneys at Law
+ 90 (212) 236 36 44
[email protected]
www.yaklaw.com

Levent Mah. Sülün Sok. N.23
34330, Beşiktaş/Istanbul

Bu yayın, hukuki gelişmelere ilişkin genel ve limitli bilgi içermektedir. Bu yayın, hukuki görüş ve yönlendirme içermemektedir ve bu şekilde yorumlanmamalı ve kullanılmamalıdır.