24 Nisan 2020

Anayasa Mahkemesi’ne (“Mahkeme”) yapılan 2016/10454 numaralı bireysel başvuru sonucunda Mahkeme tarafından 12 Aralık 2019 tarihinde verilen ihlal kararı, 31093 sayılı ve 8 Nisan 2020 tarihli Resmi Gazete’de yayımlanmıştır. Mahkeme, eşlerden birinin borcundan dolayı borçlunun haline münasip evinin haczedilemeyeceğine ilişkin olarak diğer eş tarafından yapılan itirazın, derece mahkemelerince aktif husumet yokluğu gerekçesiyle reddedilmesinin, Anayasa’nın 20. maddesinde güvence altına alınan aile hayatına saygı hakkını ihlal ettiğine karar vermiştir.

Karara konu olayda, 9 Nisan 2008 tarihinde, İzmir 1. İcra Müdürlüğü’nde başvurucunun eşi aleyhine icra takibi başlatılmıştır. 30 Mayıs 2012 tarihinde, söz konusu takip dosyası üzerinden, başvurucunun eşi adına kayıtlı taşınmazın tapu siciline haciz konulmuştur. Başvurucu, haciz konulan taşınmazın tapu siciline, aile konutu şerhi işlenmesi talebiyle İzmir 10. Aile Mahkemesi’nde 20 Şubat 2013 tarihinde dava açmış ve davası kabul edilmiştir.

Başvurucu, İzmir 10. Aile Mahkemesi’nin 21 Haziran 2014 tarihinde kesinleşen kararına istinaden, 24 Temmuz 2014 tarihinde, meskeniyet iddiasına dayanarak İzmir 11. İcra Hukuk Mahkemesi’nde (“Yerel Mahkeme”), yukarıda anılan takibe karşı şikâyet yoluna başvurmuş ve taşınmaz üzerindeki haczin kaldırılmasını talep etmiştir. Şikâyet dilekçesinde başvurucu, (i) taşınmaz üzerinde lehine aile konutu şerhi olduğunu vurgulamış, (ii) eşinin borcu nedeniyle tapu siciline haciz konulan taşınmazın ailesinin ekonomik ve sosyal durumuna uygun mesken vasfında olduğundan haczedilemeyeceğini, (iii) aile konutu olan taşınmazın satılmasının ailesinin parçalanmasına yol açacağını ve (iv) şikâyetinin Anayasa'nın aileyi koruyan hükümleri uyarınca kabul edilmesi gerektiğini belirtmiştir.

Yerel Mahkeme tarafından yapılan yargılamada, bilirkişi tarafından tanzim edilen raporda dava konusu taşınmazın “haline münasip aile konutu” vasfında bir ev olduğu tespit edilmiştir. Yargılama sonunda, 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun (“TMK”) 194. maddesi ile 2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu’nun (“İİK”) 82. maddesinin birinci fıkrası 12 numaralı bendi uyarınca, takip borçlusu ve taşınmazın maliki olan eşin borcundan dolayı aile konutunun icra yoluyla satılabileceği, taşınmaz üzerine aile konutu şerhi konulmuş olmasının icra takibinde taraf olmayan başvurucuya haczedilemezlik şikâyetinde bulunma imkânı tanımadığı belirtilmiştir. Bu kapsamda, aktif husumet yokluğu gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.

Başvurucu, anılan karara karşı başvurduğu kanun yollarının aleyhe sonuçlanması üzerine, Mahkeme’ye bireysel başvuruda bulunmuştur.

Mahkeme başvurucunun iddialarını, Anayasa’nın 20. ve 41. maddelerinde düzenlenen aile hayatına saygı hakkı bağlamında değerlendirmiştir. Bu kapsamda Mahkeme, devletin ailenin korunması bakımından pozitif yükümlülüklerinin bulunduğunu belirtmiş[1] ve TMK’nın 194. maddesinde yer alan aile konutuna ilişkin düzenlemenin devletin bu yükümlülüğünün bir görünümü olduğunu ifade etmiştir. Anılan düzenleme ile aile hayatına saygı hakkının etkin bir şekilde kullanımı ve korunması, bu kapsamda, aile ilişkilerinin sürdürülebilirliğinin sağlanması hususunda gerekli altyapının oluşturulduğundan bahsedilmiştir[2]. Bu nedenle, bu pozitif yükümlülükler çerçevesinde hakları doğrudan etkilenen bireylere yargısal yollara başvurma hakkı tanınması gerektiğini belirtmiştir.

Mahkeme, ayrıca, İİK’nın 82. maddesinin birinci fıkrasının 12. bendinde belirtilen “borçlunun haline münasip evininin haczedilemeyeceği” kuralıyla, borçlunun barınma hakkı ile alacaklının mülkiyet hakkı arasında bir denge kurulmasının amaçlandığını belirtmiştir. Anılan hükümde, borçlunun sosyal ve ekonomik durumuna uygun olduğu tespit edilen meskene ilişkin koruma sağlanarak alacaklının alacak hakkı karşısında, borçlunun barınma hakkına üstünlük tanındığını ifade etmiştir.

Ayrıca, borçlunun haline münasip evinin haczedilmesi ve icra yoluyla satılması durumunda, hacze konu evde yaşayan tüm aile bireylerinin mağdur olacağı gerekçesiyle, haczedilen evin aile konutu olduğu hallerde “haline münasip ev” kavramından sadece “borçlunun” değil, “borçlunun ve ailesinin sosyal ve ekonomik durumuna uygun olan konut” olarak değerlendirilmesi gerektiğini belirtmiştir.  

Mahkeme, dava ehliyetinin dar yorumlanarak karar verilmesinin, Anayasa ile güvence altına alınan özel hayatın gizliliği ve ailenin korunması haklarına aykırılık teşkil edeceğini ifade etmiştir. Bu kapsamda, yalnızca hacze konu taşınmaza malik olan borçlunun değil, aile konutu güvencesinden yararlanma hakkına sahip olan başvurucu eşin de haczedilemezlik şikâyetinde bulunmasında hukuki yararının olduğunu ifade ederek[3] başvurucunun aile hayatına saygı hakkının ihlal edildiğine, ihlalin ortadan kaldırılması için dosyanın Yerel Mahkeme’ye gönderilmesine karar vermiştir.

Karar oyçokluğu ile alınmıştır.

Karşı oy yazısında, özetle, İİK’nın 82. maddesinde yer alan “haline münasip ev” kavramı ile TMK’nın 194. maddesinde yer alan “aile konutu” kavramının özdeş kavramlar olduklarına dair bir hukuki düzenleme bulunmadığı ve Anayasa’nın 20., 21. ve 41. maddelerinden, haczedilemezlik şikâyetinin malik olmayan eş tarafından da ileri sürülebileceğine dair bir sonuç çıkartılmasının mümkün olmadığı belirtilmiştir. Ayrıca, Yargıtay 12. Hukuk Dairesi’nin yerleşik içtihatları uyarınca şikâyet hakkının yalnızca borçluya ait olduğu[4] açıklanmış, Mahkeme’nin konuya ilişkin daha önceki kararları[5] ile başvurucunun haciz tarihinden çok sonra aile konutu şerhi talebinde bulunduğu birlikte gözetildiğinde, somut olayda aile hayatına saygı hakkının ihlal edildiğinden de bahsedilemeyeceği ileri sürülmüştür.

Mahkeme Genel Kurulu tarafından oy çokluğuyla alınan bu kararın, derece mahkemelerinin haczedilemezlik şikâyetine ilişkin yerleşik içtihatlarını değiştirebilmesi muhtemel gözükmektedir. Mahkeme tarafından verilen bu ihlal kararı neticesinde, derece mahkemelerinin kararlarının nasıl şekilleneceği önümüzdeki günlerde açıklık kazanacaktır.

------

[1] Aile yaşamına saygıyı sağlamaya yönelik devletin pozitif yükümlülüğünün olduğuna ilişkin benzer kararlar Bkz. AYM, Marcus Frank Cerny B. No: 2013/5126, 02.07.2015 §40; AİHM, Hokkanen/Finlandiya, B. No: 19823/92, 23.09.1994, § 55

[2] AYM, Emine Göksel [GK], B. No: 2016/10454, 12.12.2019; AYM, Melahat Karkin [GK], B. No: 2014/17751, 13.10.2016,

[3] Doktrinde, meskenin haczedilmesi halinde şikâyet hakkının borçlu dışında, borçlu ile birlikte o evde yaşayanlara da tanınması gerektiğine ilişkin görüşler mevcuttur. Bkz. Pekcanıtez/Atalay/Sungurtekin Özkan/ Özekes, İcra İflas Hukuku, Vedat Kitapçılık, 4. Baskı, İstanbul, 2017, s. 156

[4] Yargıtay 12. HD. T. 08.04.2006, E. 2006/5585, K. 2006/8228; Yargıtay 12. HD T. 09.05.2016, 2016/7766 E., 2016/13560 K.; İcra dairelerinin işlemlerinden zarar gördüğü kanısında olan her ilgilinin şikâyet yoluna başvurabileceğine ilişkin aksi görüş Bkz. Kuru/Arslan/Yılmaz, İcra ve İflas Hukuku, Yetkin Yayınları, 24. Baskı, Ankara, 2010, s. 272.

[5] AYM, Melahat Karkin [GK], B. No: 2014/17751, 13.10.2016; AYM, Yıldız Eker, B. No: 2015/18872, 22.11.2018

CLIENT ALERT


For further information, please contact:


YAYLA ALTUFAN KONUKÇU
Attorneys at Law
+ 90 (212) 236 36 44
[email protected]
www.yaklaw.com

Levent Mah. Sülün Sok. N.23
34330, Beşiktaş/Istanbul

Bu yayın, hukuki gelişmelere ilişkin genel ve limitli bilgi içermektedir. Bu yayın, hukuki görüş ve yönlendirme içermemektedir ve bu şekilde yorumlanmamalı ve kullanılmamalıdır.